Doğuştan ya da sonradan gelişen bir rahatsızlık olan otizm, sosyo-ekonomik konum fark etmeksizin toplumdaki herhangi bir gruba ait bireylerde görülebilir. Bu da hastalığın ortaya çıkışında beslenme, kültürel faktörler ve ekonomik koşulların etkisi olmadığının kanıtıdır. Hastalığın genetik faktörlerle geçiş yaptığına dair önemli bulgular olmakla birlikte, hastalığın tam olarak hangi nedenle oluştuğuna dair kesin bir bilgi henüz bulunmamaktadır. Otizmli bireyler üzerinde yapılan klinik çalışmalarda, çevresel faktörlerin de otizme yol açabildiği kabul edilmektedir. Genetik yolla gelişen otizm çeşidinde, farklı birkaç genin hastalığın gelişiminde rol aldığı söylenebilir. Bazı vakalarda Rett sendromu ve FXS sendromu bozuklukları otizmin ortaya çıkışıyla ilişkilendirilmiştir. Çevresel faktörlerin otizmin ortaya çıkışını hızlandırması ya da hastalığa neden olup olmadığı günümüzde halen uzmanlar tarafından araştırılmaya devam etmektedir. Otizmin ortaya çıkmasına sebep olabilecek çevresel faktörler arasında; gebelik sırasında alınan ilaçlar, viral enfeksiyonlar ve hamilelik sırasında meydana gelen sıra dışı komplikasyonlar gibi farklı etkenler değerlendirilmektedir.
Otizm spektrum bozukluğu, hastalığın belirtilerine göre üç farklı şekilde sınıflandırılmaktadır.
Klasik Otizm: Sadece otizm olarak da bilinen klasik otizm, sosyalleşme ve iletişim sorunlarının ağır biçimde görüldüğü, dil ve konuşma gecikmeleri, davranış bozuklukları gibi belirtilerle kendini gösterir.
Asperger Sendromu: Otizmin daha hafif seyrettiği bu tip bozukluklarda, diğer otizm türlerinde olduğu gibi sosyal davranışlarda anormallik gözlenir. Fakat Asperger sendromunda konuşma bozukluğu ve zihinsel engellilik gibi problemler görülmez.
Atipik Otizm: Klasik otizm ve Asperger sendromu ile ortak belirtileri bulunan, ancak tüm kriterleri taşımayan bireyler atipik otizm bozukluğu tanısı alır. Bu tip otizm bozukluğu taşıyan kişiler, sosyalleşmede ve normal yaşamlarını sürdürmede ileri derecede sorun yaşamazlar ve topluma diğer otizm çeşitlerine göre topluma daha kolay uyum gösterirler.
Otizm tanısı konan çocukların büyük bir çoğunluğunda zekâ geriliği gözlenmektedir. Bununla birlikte, daha küçük oranda bir bölüm otistik bireyin ileri zekâ kabiliyetine sahip olduğu; resim, müzik, diğer görsel sanatlar ve matematik gibi alanlarda üstün beceri gösterdikleri de görülmüştür. Bu nedenle erken tanı ve tedaviye yönelik uygulamalar otistik bireyin tüm yaşamını olumlu yönde etkileyecek önemli bir unsur niteliği taşır. Çocukluğunda tanısı konmuş otizmli birçok birey, arkadaş edinme ve bireysel yeteneklerini geliştirme konularında oldukça önemli gelişmeler kaydedebilmiş; iş bulabilme ve başkalarının yardımlarına daha az bağımlı bir biçimde yaşamını sürdürebilme gibi daha yüksek hayat standartları elde edebilmiştir. Bu bağlamda, ebeveynlerinin çocuklarını ilk bebeklik dönemlerinden itibaren özenle ve dikkatli bir biçimde gözlemlemeleri, normalin dışındaki tüm davranışları objektif bir biçimde değerlendirerek uzman yardımına başvurmaları yaşam kalitesine dair büyük önem taşımaktadır.
Otistik Bireylerin Yaşamı
Bebeklik döneminde ilk belirtilerini gösteren otizm, ileriki yaşlarda iyiye gitme eğilimi gösterebilir ve kişinin sosyal ortamlarda diğer kişilerle daha rahat iletişim kurmasına imkân tanıyabilir. Bu şekilde hastalığın belirtilerini daha hafif hissetmeye başlayan otizmli bireyler, normal hayata yakın bir yaşam sürdürebilirler. Bunun yanı sıra kimi bireylerde hastalığın etkileri olgunlaştıkça şiddetlenme eğilimindedir. Bu bireylerin sosyalleşmesi, topluma dahil olması ve normal bir yaşantı sürmesi oldukça zorlaşır ve yaşamları boyunca kendilerine destek olacak bir bakıma ihtiyaç duyabilirler.
Hastalığın ilaçla kesin bir tedavi yöntemi henüz olmasa da erken tanı hastalığın yarattığı sonuçları hafifletmede etkilidir. Tedavi yöntemi olarak uygulanan rehabilitasyon ve ilaçlar, başta otizmli bireyin çevresindeki diğer kişilerin hayatını kolaylaştırmak ve son tahlilde otizmli bireyin zararlı davranışlarını azaltmayı amaçlamaktadır. Otizm, istatistiksel olarak erkeklerde kadınlardan daha fazla görülür. Bununla birlikte, tüm dünya üzerinde otistik bireylerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Hastalığın erken teşhisi ileride yüksek maliyetlere neden olabilecek otizmin yavaşlatılması için son derece önemlidir. Bu nedenle, 12 aydan itibaren tüm bebeklere otizm testi yapılabilir. Dış görünüş itibariyle otizmli çocukların diğer çocuklardan hiçbir farkı yoktur. Davranışsal olan farklılıkların doğru olarak tespiti için ise testlerin mutlaka uzmanlar tarafından yapılması gerekir. Çocuklarda otizm spektrumu bozukluğunun tanısını, çocuk ruh sağlığı doktorları ve çocuk nörologları belirleyebilir. Ülkemizde de bu alanda uzmanlığı bulunan ve önemli çalışmalar yapan birçok uzman doktor bulunmaktadır.
Hastalığın tanısının konulma aşamasında, çocuğun sosyal ve davranışsal gelişimi gözlenir. Farklı gelişim dönemlerinde, normal koşullarda vermesi gereken davranışsal tepkilerin yokluğu otizmin varlığından şüphe edilebilecek başlangıç noktasını oluşturur. Eğer çocuklar;